Geldi de gidiyor “On Bir Ayın Sultanı” Ramazan Ayı. Tarihimizde özellikle de Osmanlı tarihinde ışıklı mahyaları, iftar ziyafetleri, zimem defterleri, Hacivat Karagöz eğlenceleri, diş kiralı davetleri, anasonlu-safranlı pideleri, şiir tadındaki manilerde usta Ramazan davulcuları, teravihleri sahur eğlenceleriyle ve tabii ki yardımlaşma ve hayır faaliyetleriyle toplumun Müslim-Gayri müslim bütün kesimlerinin kaynaştığı çok özel bir ay olagelmiştir Ramazan ayı. Osmanlı saray mensuplarından halka kadar bütün reayanın aylar öncesinden hazırlıklarla karşıladığı bu ay yabancı devlet adamı ve seyyahlarında özellikle dahil olmak için bekledikleri karnaval tadında bir aydı.
Ramazan ayını kültürel bir şölene çeviren Osmanlılar, Türk gelenek ve göreneklerini oruç ibadeti ile birleştirmişler. Osmanlı Müslüman toplumu inançları gereği Ramazan ayı içerisinde yapılan iyiliklerin kendilerine kat kat fazlasının verileceği vaadedildiği için bu ayda toplumsal yardımlaşmaları daha da artırmışlardır. Osmanlı Devleti, devlet adamlarının daha fazla hayır faaliyetinde bulunmalarını teşvik etmek ay boyunca halka da açık olacak iftar davetlerinde ellerini bol tutmaları için devlet erkânına hem maaşlarının bir bölümü Ramazan’dan önce verirken hem de ‘Bayramiyye’ veya ‘Ramazaniyye’ adı ile çift maaş öderdi.
Ramazan ayının kendine has iftardan sahura kadar süren gecenin gündüze karıştığı Osmanlılara özel hali özellikle Osmanlı İstanbulu’nda yaşanıyordu. Devlet adamlarının konaklarının alt odalarında düzenlenen iftarlara aynı mahallede oturan halkın da davet edilmesi sağlanır yemek sonrası gelen misafirlere “diş kirası” adı verilen kadife keselerde değerli hediyeler sunulur “İftarımıza teşrif ettiğiniz için teşekkür ederiz. Dişinizi meşgul etmemizin karşılığı olarak buyurun diş kiranızı” denilirdi.
***
Fransız yazar-seyyah Gérard de Nerval 1843 İstanbul’undaki karnaval havasından bahsederken “Kahveciler ünlü hikâyecileri kendi mekânlarına çekmek için, çoğunlukla büyük masraflar yapıyorlardı. Oturum bir buçuk saatten fazla sürmediği için, hikâyeciler aynı gecede, birkaç kahvede çalışabiliyorlardı” diyerek o zamanın stand-up gösterilerinin ne denli revaçta olduğundan bahseder. Evliya Çelebi de Mardin’de denk geldiği iftarlarda bütün halka köknar ve nar şerbetinin dağıtıldığı eğlenceli iftarlardan bahseder.
Son olarak Ramazan ayına çok yakışan ve Fatih ve Kanuni’nin de çok sevdiği bilinen Helva-i Hakani’nin (Hükümdar Helvası) orijinal tarifini sizlere vereceğim. Öğr. Gör. Osman Güldemir Beyefendi’nin bir Osmanlı Yemek Yazması Kitabu’t Tabbahin’den günümüz Türkçesine kazandırdığı kitabından sizlere sunuyorum.
Helva-yı Hakani: Her biri 110’ar gr şeklinde un, buğday nişastası, pirinç unu yine 110 gr tereyağında kavrulur. 427 ml kaynar süt eklenerek karıştırılır. Daha önceden 315g şeker+350 ml su karışımı kaynatılır ve soğutulur. Bu şerbet de diğer karışıma karıştırılarak ilave edilir. Orijinal tarifte olmasa da içerisine eklenecek 150 gr kadar badem tozu ile lezzet kallavi olur. Afiyet olsun.
Kaleminize sağlık ne güzel anlatmışsınız tarif için de teşekkürler
Teşekkür ederim ✨