Faruk Duman'n 12 Eylül öncesini, 12 Eylül'e giden yolu anlatan güzel bir romanı. 12 Eylül'ü anlatan kitaplar yazıldı ama bu bambaşka. Destan tarzında yazılmış güzel bir anlatı.  

Kuzeydoğu Anadolu, şiddetli karların yağdığı, aylarca evlerde insanların kapalı kaldıkları bir bölge. Yazar yer adları vermeden, büyük harflerle anlatıyor yerleşim birimlerini. İnsanlar yoksulluk ve bin bir güçlük içinde yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Bir avcının yoksulluk ve çaresizlikle boğuştuğu zamanlar, romanın omurgasını oluşturuyor. Bu aile açlıkla boğuşmakta, sobaya atacak odun bile bulamamakta, dondurucu soğuklarla mücadele etmektedir. Karlı günlerde avlanmak da zordur;  oralardan eli boş dönmek de mümkün. 

Romanın kahramanları arasında bir Mustafa öğretmen var. Devrimci gençler, onun bilgisinden,  deneyiminden yararlanıyor. Mustafa öğretmenden kitap okuma sevgisi de kazanıyorlar. O da devrimci gençlerle sohbet ediyor, konuşuyor, bilinçlenmelerine yardımcı oluyor. Bir rehber, bir öncü tavrıyla... 

Başka bir âlem isteyen, mücadele eden bu gençler, halkla iç içedir. Onlara destek olurlar, başlarına gelenlere üzülürler; hatta onları korurlar bile. Faruk, Aynur ... adındaki gençler karakollarda işkenceden geçirilir. Yoksulluğun sorumlusu olmayan bu gençler, hedef tahtası hâline getirilir. Gençlerin işkencelerden geçirilmesi, aklı başında, düşünen herkesi üzer ve öfkelendirir.  

Mustafa öğretmen de işkenceden geçirilir. Okurken tüyleriniz diken diken oluyor, ürperiyorsunuz, anlatılan işkenceyi görenlerden dinleyince. Doğruyu, gerçeği söylüyor, haklıdan  yana diye bu gençlere eziyet edilir. Bu gençler yoksulluğun ve yoksunluğun nedenleri üzerinde düşünüyor, konuşuyor, tartışıyor, daha güzel bir yaşamı özlüyorlar. Eleştirel düşünce onlara kültürel zenginlik katıyor. Kenan da avcılıktan para kazanıp, geçimini sağlayacağım diye uğraşır. Tabii bu öyle kolay olmaz. Karısı Zeynep evde umutla onu bekler. Bir yandan da, hiç Kenan’ın yanından ayrılmak istemez;  bir ikilem içinde kalır. Hamiledir, eşinin başında, yanında olmasını ister. Kenan bin bir güçlükle, şiddetli soğuklarda avladığı yaban domuzunu satamaz ve paraya çeviremez. Bu durum, Kenan'da ve Zeynep'te hayal kırıklığı yaratır. Bu yeni evli çift için, hayat şartları o kadar kötüdür ki, dayanılmaz durumdadır.  

Bir yandan hayat pahalılığı, bir yandan geçim güçlükleri, bir yandan devrimci gençlerin eziyet görmesi felâketlerin büyüğüdür. Anlatım çok güzel; yazar domuzu bile konuşturmaktadır. Sus Barbatus’un ( yaban domuzu anlamına gelir. ) iç dünyasına da yolculuk yaptırır. Okurken orman hayvanlarının nasıl yaşadıklarını, soğukta, karda kışta başına gelenler ve gelebilecek olanları düşünürüz. Orman hayvanları da yiyecek bulamamaktan saldırganlaşır. Üzüntüyle, onların da yokluğun ortasında, yiyecek bir şey bulamamalarının sıkıntısını, iliklerimize kadar hissederiz. Hem hayvanlar açısından, hem de insanlar açısından ele alınır açlık konusu. Doğadaki her şey bir bütünlüğün parçasıdır.  

Bir de köyde sömürücü sınıf temsilcisi Kadir Ağa vardır. Kadir Ağa bol bolamat bir yaşam sürdürür. Jandarmayla beraber davranır, jandarmayı kendi çıkarları doğrultusunda olmasını sağlar. Kadir Ağa'yı biraz Abdi Ağa'ya benzettim. Kadir Ağa, köyde egemen sınıfın temsilcisi olarak görülür. Biraz Yaşar Kemal esintileri var ama Faruk Duman onu aşmış durumda. Devrimci gençlerin okuduğu sosyalist kitaplardan söz edilir; Marks, Engels ve Lenin...gibi proletaryanın öğretmenleridir bunlar. Yaşar Kemal hissettiriyor ama bu öncülerden söz etmiyordu. Birinci cilt keyifle okuduğum bir kitap oldu. İkinci ve üçüncü ciltleri de Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkmış.  

Faruk Duman’ın bu eseri, edebiyatımızın değerli ödüllerine de layık görülmüş. Hem Orhan Kemal, hem de Cevdet Kudret roman ödülleri almış. Bu ödülleri almak öyle kolay değil. Yaşamı derinliğine kavrayabilen, dil titizliği olan, insanların duygu dünyalarına girebilen eserlere veriliyor. Kırsal kesimdeki emekçilerin günlük yaşamları, karşılaştıkları güçlükler güzel anlatılmış.  

Roman sadece anlatmakla kalmıyor, çıkış yolunu da yalın bir anlatımla veriyor. Genç yazarlar güzel eserler ortaya koyuyor. Okurken bu genç yazarların özgün biçemlerini de görüyoruz. Böyle eserlerin yazılması okuyucuları da mutlu ediyor. Gençlerin böyle eserlere yönelmeleri, yazarken dil titizliği göstermeleri güzel. Sus Barbatus adlı romanı okuyun, çok seveceksiniz.