İklim değişikliğinin küresel etkileri daha net anlaşıldıkça, insanların bu değişikliklere etkin bir şekilde tepki verme ve uyum sağlama ihtiyacı kritik hale geliyor. Çünkü iklim krizi ayrımcılık yapmıyor ancak etkileri genellikle orantısız bir şekilde belirli gruplara yansıyor; kadınlar da bunlardan biri.

“Türkiye’de İklim Değişikliği Mücadelesinde Kayıp Bileşen: Kadın” Projesi kapsamında hazırlanan ‘’Türkiye’de İklim Değişikliğine Kadın Çözümleri’’ kitabında da ele alındığı gibi iklim değişikliği kadınlar için önemli bir mesele. İklim değişikliğini sadece bir çevre sorunu sanıyorken aslında ne kadar kapsamlı olduğuna değiniyor. Ele alınması gereken alan yalnızca sıcaklık ve yağış rejimleri değil çünkü, ekonomik ve sosyal politikaları da çok etkileyen bir konu iklim değişikliği. İnsan hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği ve güvenlik konuları da bu sebepten şiddetleniyor. Gelişmekte olan ya da yoksul ülkelerde, kırsal kesimlerde yaşayan kadınlar da erkekler de iklim değişikliğine karşı özellikle savunmasız gruplar olarak önümüze çıkıyor. Isınma, gıda, su gibi temel ihtiyaçlarını güvence altına almada büyük zorluklarla karşılaşan kadınlar için bu durum, sınırlı hareket alanı, kaynaklara ve karar verme süreçlerine eşitsiz erişim ile birleşince çok daha zorlayıcı hale geliyor. Ayrıca kitapta, kadınların sürekli kendi baş etme kapasitelerini sınırlayan sosyal, ekonomik ve politik bariyerler ile karşılaştıklarının vurgusu yapılıyor.

Kadınlar genellikle su ve gıda gibi doğal kaynakların yönetiminde önemli roller üstleniyor ancak mevcut cinsiyet eşitsizlikleri onları iklim krizinin olumsuz etkilerine karşı daha savunmasız bırakıyor. Araziye, eğitime ve mali kaynaklara erişimleri genellikle sınırlı olan kadınlar değişen hava koşullarına ve kaynak kıtlığına uyum sağlamakta zorlanıyor. Ek olarak, kadınlar iklim krizi kaynaklı su kıtlığı ve ev içi sorumluluklar nedeniyle artan iş yüküne orantısız bir şekilde maruz kalıyor. Bu sadece küresel anlamda değil, kadınların iklim değişikliğiyle mücadelesinde giderek hem mağdur hem de lider haline geldiği Türkiye için de geçerli.

Kırılgan bir bölgede yer alan Türkiye, çeşitli iklim tehditleriyle karşı karşıyadır. Artan sıcaklıklar, su kıtlığı, seller ve kuraklıklar halihazırda tarımsal verimi etkiliyor, geçim kaynaklarını sekteye uğratıyor ve toplulukları yerinden ediyor. 2030 yılına gelindiğinde Türkiye’de su kıtlığının artması ve bunun gıda güvenliği ile ekonomik istikrarı daha da tehlikeye atması öngörülüyor. Bu zorluklara rağmen Türk kadınları bu işin üstesinden de geliyor. Sürdürülebilir tarım, su tasarrufu ve yenilenebilir enerji alanlarında toplum temelli girişimlere kadınlar öncülük ediyor. "Kadın Çiftçiler Kooperatif Birliği" ve "Ekolojik Kadın Platformu" gibi gruplar, kadınları iklim değişikliğine uyum sağlama ve sürdürülebilir uygulamaları savunma konusunda bilgi ve kaynaklarla güçlendiriyor.

Küresel ölçekte bakıldığında ise, yükselen deniz seviyeleriyle mücadele eden küçük ada ülkelerinden aşırı hava olaylarıyla karşı karşıya kalan Afrika'daki kadınlara kadar, iklim değişikliğinin kadınlar üzerindeki orantısız etkisi küresel olarak da kabul ediliyor. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SDG'ler), toplumsal cinsiyet eşitliği ve iklim eylemi ihtiyacını vurguluyor ve bunların birbiriyle bağlantısı öne çıkarılıyor.

İklim krizini etkili bir şekilde ele almak için toplumsal cinsiyet boyutunun iyice tanınması gerektiğini düşüyorum. Bunun Türkiye'de ve dünyada anlamı şu; kadınları güçlendirmek, cinsiyete duyarlı politikalar geliştirmek ve kadınların liderliğindeki çözümlere yatırım yapmak.

Kadınların, eğitim fırsatlarına, finansmana ve karar alma gücüne eşit şekilde erişimini sağlamak, kadınların iklim çözümlerine uyumunu ve buna katkıda bulunmalarını sağlayacaktır. Geliştirilen iklim politikaları ile kadınların özel ihtiyaçlarının ve hassasiyetlerinin dikkate alınması, karar alma süreçlerine eşit katılımlarına imkân sunacaktır. Ayrıca, sürdürülebilir tarım, yenilenebilir enerji ve toplumsal dayanıklılık konularında kadın girişimlerinin desteklenmesi, yerel toplulukları güçlendirecek ve uzun vadeli iklim çözümleri oluşturmuş olacaktır.

Sonuç olarak, iklim krizi önemli bir zorluk teşkil ediyor ama aynı zamanda dönüştürücü bir değişim fırsatı da sunuyor. Dr. Miyase OKUR’un ‘’Toplumsal Cinsiyet ve İklim Değişikliği: Küresel Güneyde İklim Değişikliğinin Kadınlar Üzerindeki Etkisi’’ çalışmasında da belirttiği gibi ‘’iklim değişikliğinin etkilerine kurumlar, kurallar ve normlar olarak kadınsı bir perspektiften bakarsak, küresel karar verme ve güç yapılarındaki eşitsizlikler anlaşılabilir.’’ Kadınların güçlendirilmesi ve cinsiyet eşitliğinin iklim eylemine entegrasyonu ile herkes için daha adil, sürdürülebilir ve dayanıklı bir gelecek inşa edilebilir.